Selâmün aleyküm hangi dine mensuptur ?

Sarp

New member
“Selâmün aleyküm hangi dine mensuptur?” — Bir forumdaşın içten girişi

Arkadaşlar, şunu beraber düşünelim: Bir dükkâna girdiniz, yaşlı amca size gülümseyerek “Selâmün aleyküm” dedi. İçiniz ısındı, refleksle “Ve aleykümselâm” diye karşılık verdiniz. Peki bu selâm tam olarak kime “ait”? Bir inanca mı? Bir dile mi? Yoksa daha derin bir yere—insan olmanın ortak zeminine mi? Gelin, günübirlik dil alışkanlıklarımızın arkasındaki kökenlere inelim; bugündeki anlamlarını açalım; yarına dair ufuk yürüyüşü yapalım. Hep beraber, bir masanın etrafında sohbet ediyormuşuz gibi, ama konuyu ciddiye alarak.

Kökenler: Semitik dillerin ortak “barış” sesi

“Selâmün aleyküm” Arapça bir selamlaşmadır; kelimesi kelimesine “Barış/esenlik üzerinize olsun” demektir. Buradaki “selâm” kökü, “barış, esenlik, güven” anlamlarına gelir. Aynı kök, İbranice’de “shalom” olarak karşımıza çıkar; klasik Yahudi selamı “Shalom aleichem” (barış üzerinize olsun) ile neredeyse birebir ses ve anlam yakınlığı taşır. Süryanice/Aramice’de “shlama ‘alaykh” biçimiyle aynı kalıbı görürüz. Yani bu kalıp, tek bir dine sıkışamayacak kadar eski ve geniş bir semantik ailedendir.

İslâm geleneğinde ise bu selamlaşma, daha da kurumsallaşır. Kur’an’da “Size bir selam verildiğinde, ondan daha güzeliyle karşılık verin ya da aynısıyla” (Nisâ 4:86) buyruğu, selamı bir toplumsal sözleşme hâline getirir. Hadis literatüründe “Selâmı aranızda yayınız” vurgusu, bu sözleşmenin pratiğini besler. Dolayısıyla “Selâmün aleyküm”, İslâm’ın gündelik hayatına damga vurmuş dinî ve kültürel bir pratik olmakla birlikte, köksüz bir icat değil; kadim bir diller-arası mirasın Müslümanlık içindeki güçlü versiyonudur.

Bugün: Kimlik, kültür, nezaket ve bazen yanlış anlaşılmalar

Günümüzde “Selâmün aleyküm” çoğu bağlamda Müslüman topluluklarla özdeşleşir. Türkiye’de, Balkanlar’da, Arap dünyasında, Güney Asya’da—neredeyse her yerde—bu selam hem resmî hem samimi bir karşılama dilidir. Ancak aynı zamanda Arap Hristiyanlar gibi farklı din mensupları da “as-salāmu ‘alaykum” kalıbını kullanabilir; çünkü dil kültürdür ve kültür sınır tanımaz.

Modern şehir hayatında bu selam üç şapka takar:

1. Kimlik İfadesi: Kişi, inancını veya kültürel aidiyetini incelikle duyurur.

2. Nezaket Ritüeli: “Benden sana zarar gelmez; barış dilerim” mesajı taşır.

3. Topluluk Köprüsü: Ortak bir ritüel, tanımadığımız insanlar arasında dahi mikro güven alanı yaratır.

Tabii gündelik pratikte bazen gerilimler de doğar: İş yerinde hangi selam uygun? Resmî yazışmada “Merhaba” mı, “Selâmün aleyküm” mü? Kamusal alanda selamın ideolojik okunması… Bu noktada pratik bir ilke işe yarar: Bağlama saygı. Kurumsal yerde kurum dilini; arkadaş ortamında grubun ortak dilini; dini-kültürel bağlamda ise o bağlamın ritüelini öncelemek çoğu sorunu çözer. Selamın ruhu zaten budur: Karşı tarafın alanına barışla girmek.

“Hangi dine ait?” sorusunu nasıl çerçeveleyelim?

Kısa cevap: İslâm geleneğinin özgün selamlaşmasıdır, fakat Semitik diller ailesinin ortak barış söylemiyle akrabadır. Yani hem İslâmîdir hem de diller-arası bir kökene tutunur. Bu çift katmanlılık, selamın “aidiyet”ini tek renge indirgemek yerine, onu bir kavşak olarak görmeye davet eder.

Erkek ve kadın perspektifleri: Strateji, çözüm, empati ve bağlar

Forumdaki tartışmalarda sık duyduğumuz bir ayrım var: Erkeklerin daha “stratejik/çözüm odaklı”, kadınların ise daha “empatik/bağ kurucu” yaklaşımlar sergilediği söylenir. Elbette bu, herkes için geçerli bir kader çizgisi değildir; bireysel farklılıklar her şeyden baskındır. Yine de, iki yaklaşımı tamamlayıcı mercekler olarak birlikte düşünmek ufuk açıcı olabilir.

- Stratejik/çözüm odaklı mercek: “Selâmün aleyküm” bir sosyal protokoldür. Nasıl ki siber güvenlikte “handshake” paketleri, kriptografide anahtar değişimi, oyun teorisinde “tit-for-tat” ilk teması belirler, selam da etkileşimin güven eşiğini ayarlar. Stratejik gözle bakarsak, selamın doğru kullanımı toplumsal sürtünmeyi azaltır, işbirliği olasılığını artırır.

- Empatik/bağ kurucu mercek: Selam bir duygulanım kapısıdır. Bir dükkânda, otobüste, mahallede “selam”ın sıcak tonu kortizolü düşürür, oksitosin-yakınlık ağını tetikler; karşılıklı tanıma ve şefkati başlatır. Bağ kurucu göz, selamı sadece “ritüel” değil, mikro-şifa olarak görür.

Bu iki merceği harmanladığımızda şunu fark ederiz: Selam hem toplulukların birlikte yaşama stratejisidir hem de kalpler arasındaki görünmez köprüdür.

Beklenmedik alanlarla bağlantılar

- Kullanıcı Deneyimi (UX): Uygulamalar, ilk ekranda “Hoş geldin” diyerek sürtünmeyi azaltır. “Selâmün aleyküm”ün dijital eşleniği budur: Kullanıcının kapıdan içeri barışla girmesini sağlamak.

- Müzik ve ritim: Selamlaşma formülleri tıpkı makamsal kalıplar gibi tekrarlanır; tekrar, tanıdıklık hissi doğurur ve tanıdıklık güven üretir.

- Şehir planlama: Komşuluk kültüründe selam, kamusal alanı “müşterek” kılar. Selamsız apartman koridoru, ses yalıtımı iyi ama duygusal yankısı zayıf bir tüneldir; selam, o tünele ışık yerleştirir.

- Mikro-iktisat: Selam, bir nevi “düşük maliyetli sinyal”dir. Dürüst niyetin işareti; pazarlıkta gerginliği azaltan, işlem maliyetlerini düşüren bir giriş.

Dilin evrimi: Kısaltmalar, memler, hibrit selamlar

Grafik tasarımda fontlar nasıl dönemin ruhunu yansıtıyorsa, selam da dijitalde evrilir: “slm aleyküm”, “selam aleyküm”, “s.a.” gibi kısaltmalar, genç kuşağın hız ekonomisine uyumudur. Kimi bundan hoşlanmaz, kimi ise pratik bulur. Asıl mesele, özün kaybolmaması: Barış dileği. Hibritleşme de dikkat çekici: “Selâmün aleyküm, günaydın millet!” yazan bir gönderi, farklı topluluk halkalarını aynı çemberde buluşturur.

Gelecek: Kamusal dilde çoğulluk ve “barış protokolü”nün ölçeklenmesi

Yarın, daha kozmopolit şehirlerde ve melez dijital topluluklarda yaşayacağız. Çoğulluk arttıkça, “Selâmün aleyküm” gibi köklü selamların iki yönlü etkisi olacak:

1. Kimlik Koruması: İnsanlar kendilerini evinde hissetmek için tanıdık ritüellere sarılacak.

2. Köprü Kurma: Aynı ritüeller, farklı halkalar arasında güven başlatıcı işaretler olarak çalışacak.

Kurumsal dünyada kapsayıcı iletişim kılavuzları (ör. “ortama uygun selam çeşitliliği”), eğitim alanında kültürlerarası nezaket dersleri, dijital platformlarda toksik davranışı azaltan “ilk mesaj” protokolleri… Hepsi bu “barış protokolü”nü ölçekleyebilir. Belki yarının platformları, ilk temasta kullanıcıya dil ve selam tercihini soracak; algoritmalar sadece içerik değil, temas üslubu da kişiselleştirecek.

Pratik öneriler: Bağlama saygı, cevabın inceliği, köprülerin bakımı

- Bağlamı oku: İş ortamında kurumsal selam, dini-kültürel ortamda ritüel selam; kamusalda olabildiğince kapsayıcı bir dil.

- Cevabı büyüt: Sana “Selâmün aleyküm” dendiğinde “Ve aleykümselâm” demek sadece aynadaki refleks değil, gönülden bir genişletme: “İyi dileğini aldım, daha güzeliyle döndürüyorum.”

- Köprüleri onar: Yanlış anlaşılmalar olduysa, “Niyetim saygıydı” diye şeffaf ol. Selamın özü şeffaflıktır.

Son söz: Ait olmak ve ait kılmak

“Selâmün aleyküm” İslâm geleneğinde kökleşmiş bir selamdır; Semitik dillerin “barış” damarından beslenir. Yani hem aittir hem de ait kılar: Bir topluluğa bağ kurar, farklı topluluklar arasında köprü kurar. Hepimiz, farklı yaklaşımlarımızla—kimi daha stratejik, kimi daha empatik—aynı şeyi arıyoruz: Güvenli, sıcak, saygılı bir temas. Belki de sorunun püf noktası “Hangi dine mensuptur?” değil, “Hangi kalbe temas eder?” sorusudur. Cevabı basit ve güçlü: Barış dileyen her kalbe.