Umut
New member
Sınav Anında Nasıl Sakin Kalınır? Bir Hikâyeyle Anlatayım
Merhaba dostlar,
Bugün sizlere, benim değil ama çok yakından tanıdığım iki kişinin hikâyesini paylaşmak istiyorum. Belki kendinizden parçalar bulur, belki de kendi sınav deneyimlerinizi hatırlarsınız. Hepimizin hayatında en az bir kere, sınav salonuna girerken kalbinin göğsünden fırlayacak gibi attığını hissettiği o an vardır ya... İşte tam da orada başlar bu hikâye.
İki Yol, İki Yaklaşım
Ahmet, lisede sayısal öğrencisi. Çalışkan, analitik düşünen, çözüm odaklı bir çocuk. Ama sınav anı geldiğinde elleri titriyor, beynindeki formüller bir anda karışıyor.
Merve ise eşit ağırlık öğrencisi. Onun da hayalleri büyük ama yaklaşımı farklı: daha duygusal, daha empatik. Çoğu zaman arkadaşlarını sakinleştiren, onlara güven veren kişi o. Ama sıra kendisine gelince, o da sınav salonunda kaygıyla boğuşuyor.
Bir gün, üniversite giriş sınavından hemen önce aynı sınıfta sınava girdiler. İkisi de sabahın erken saatinde, kahvelerini içmiş, kitapları kapatmış halde salonun önünde bekliyordu. Ahmet, stratejik plan yapıyordu: "İlk 15 dakikada şu kadar soru, sonra şu ders..." diye. Merve ise yanındakilere “Hepimiz elimizden geleni yapacağız, önemli olan sağlığımız, huzurumuz” diye telkinlerde bulunuyordu.
Sınav Salonunda Kalp Çarpıntısı
Zil çaldı. Kalemler sıralara vuruldu. O sessizlik… Ve bir anda kalp sesleri kulaklarda yankılanmaya başladı. Ahmet’in gözleri sorulara kaydı ama beyninde tek bir cümle dönüp duruyordu: "Ya yapamazsam?" Ellerinin titremesi yüzünden optik formu doldurmakta bile zorlanıyordu.
Merve ise sınav kitapçığını açtığında, sanki kelimeler ona küsmüş gibiydi. Kendi kendine fısıldadı: "Ben bunu biliyorum aslında... ama neden hatırlayamıyorum?" O an derin bir nefes aldı. Etrafına bakmadan, gözlerini kapatıp kalbine odaklandı. O küçük iç sesi ona şunu söyledi: "Sakinleş. Sen zaten buraya kadar geldin."
Strateji ve Empatinin Çatışması
Ahmet’in yöntemi daha stratejikti. Kendine hızlıca üç adım belirledi:
1. **Soruları kategorize et:** Önce kolaylardan başla.
2. **Zamanı yönet:** Her derse belirli dakikalar ayır.
3. **Panikten kaç:** Yanlış yapabilirim, önemli değil, yeter ki devam edeyim.
Bu yöntem ona mantıklı geliyordu ama uygulamakta zorlanıyordu çünkü kaygısı hâlâ yüksekti.
Merve ise empatiye dayalı bir yol seçti. Kendine, sanki en yakın arkadaşına konuşur gibi seslendi:
* “Merve, sen zaten çok çalıştın. Burada değerin bir sınav sonucuna bağlı değil.”
* “Hata yapsan bile hayat devam ediyor, herkes hata yapıyor.”
* “Önemli olan nefes almak ve devam etmek.”
İşte o noktada, Ahmet’in stratejisiyle Merve’nin sakinleştirici iç konuşması birleştiğinde ortaya çok güçlü bir yöntem çıktı: Hem zihinsel hem de duygusal kontrol.
Bir Anda Gelen Farkındalık
Sınavın ortasında, Ahmet’in gözü Merve’ye kaydı. Onun dudakları kıpır kıpırdı. Ahmet, o an anladı ki Merve kendine telkin veriyordu. "Bunu ben de yapabilirim" dedi içinden. O ana kadar sadece stratejiye sarılmıştı ama duygularını yönetmeyi unutmuştu. Derin bir nefes aldı, kalemini bırakıp 10 saniye boyunca sadece nefesini dinledi.
Ve işte mucize o anda gerçekleşti. Beynindeki bulanıklık dağıldı. Formüller geri geldi. Zaman yönetimi yeniden rayına oturdu.
Merve de kendi yönteminden güç aldı. Soruların üstüne gitmeye cesaret etti. Bazen anlamadığı bir soru çıkınca gülümsedi, "Bunu sonra çözerim" deyip geçti. Çünkü biliyordu ki sınav onun insanlığını, dostluklarını, hayatının değerini ölçemez.
Sınavdan Sonrası
Sınav bittiğinde ikisi de sınıftan çıktılar. Ahmet, "Ben stratejik planıma sıkı sıkıya bağlı kalmadım ama nefes almayı öğrendim." dedi.
Merve ise "Kendi kendime arkadaş gibi konuşmak bana güç verdi." diye ekledi.
Ve orada fark ettiler ki sakin kalmak için tek bir yol yok. Erkeklerin çözüm odaklı stratejileri de, kadınların empati ve içsel destek dolu yaklaşımları da tek başına yeterli değil. Ama ikisi birleştiğinde, sınav anında en büyük panzehir ortaya çıkıyor: **denge.**
Hepimizin Hikâyesi
Bu hikâyeyi yazarken fark ettim ki aslında hepimiz biraz Ahmet, biraz da Merve’yiz. Kimi zaman stratejik planlarla ilerliyoruz, kimi zaman da kalbimizi dinliyoruz. Sınav anında sakin kalmak, aslında kendi zihnimizle ve kalbimizle barış yapmaktan geçiyor.
Ben bu iki gencin hikâyesinden şunu aldım: **Kaygı insana aittir, ama onunla nasıl konuştuğumuz bizi tanımlar.**
Peki ya siz?
Sınav anında sizin yönteminizi hangisi daha çok yansıtıyor: Ahmet’in stratejik hesapları mı, Merve’nin içten telkinleri mi?
Yoksa siz bambaşka bir yol mu buldunuz?
Sizlerin deneyimlerini de duymak isterim, belki birimizin yöntemi diğerine umut olur.
Merhaba dostlar,
Bugün sizlere, benim değil ama çok yakından tanıdığım iki kişinin hikâyesini paylaşmak istiyorum. Belki kendinizden parçalar bulur, belki de kendi sınav deneyimlerinizi hatırlarsınız. Hepimizin hayatında en az bir kere, sınav salonuna girerken kalbinin göğsünden fırlayacak gibi attığını hissettiği o an vardır ya... İşte tam da orada başlar bu hikâye.
İki Yol, İki Yaklaşım
Ahmet, lisede sayısal öğrencisi. Çalışkan, analitik düşünen, çözüm odaklı bir çocuk. Ama sınav anı geldiğinde elleri titriyor, beynindeki formüller bir anda karışıyor.
Merve ise eşit ağırlık öğrencisi. Onun da hayalleri büyük ama yaklaşımı farklı: daha duygusal, daha empatik. Çoğu zaman arkadaşlarını sakinleştiren, onlara güven veren kişi o. Ama sıra kendisine gelince, o da sınav salonunda kaygıyla boğuşuyor.
Bir gün, üniversite giriş sınavından hemen önce aynı sınıfta sınava girdiler. İkisi de sabahın erken saatinde, kahvelerini içmiş, kitapları kapatmış halde salonun önünde bekliyordu. Ahmet, stratejik plan yapıyordu: "İlk 15 dakikada şu kadar soru, sonra şu ders..." diye. Merve ise yanındakilere “Hepimiz elimizden geleni yapacağız, önemli olan sağlığımız, huzurumuz” diye telkinlerde bulunuyordu.
Sınav Salonunda Kalp Çarpıntısı
Zil çaldı. Kalemler sıralara vuruldu. O sessizlik… Ve bir anda kalp sesleri kulaklarda yankılanmaya başladı. Ahmet’in gözleri sorulara kaydı ama beyninde tek bir cümle dönüp duruyordu: "Ya yapamazsam?" Ellerinin titremesi yüzünden optik formu doldurmakta bile zorlanıyordu.
Merve ise sınav kitapçığını açtığında, sanki kelimeler ona küsmüş gibiydi. Kendi kendine fısıldadı: "Ben bunu biliyorum aslında... ama neden hatırlayamıyorum?" O an derin bir nefes aldı. Etrafına bakmadan, gözlerini kapatıp kalbine odaklandı. O küçük iç sesi ona şunu söyledi: "Sakinleş. Sen zaten buraya kadar geldin."
Strateji ve Empatinin Çatışması
Ahmet’in yöntemi daha stratejikti. Kendine hızlıca üç adım belirledi:
1. **Soruları kategorize et:** Önce kolaylardan başla.
2. **Zamanı yönet:** Her derse belirli dakikalar ayır.
3. **Panikten kaç:** Yanlış yapabilirim, önemli değil, yeter ki devam edeyim.
Bu yöntem ona mantıklı geliyordu ama uygulamakta zorlanıyordu çünkü kaygısı hâlâ yüksekti.
Merve ise empatiye dayalı bir yol seçti. Kendine, sanki en yakın arkadaşına konuşur gibi seslendi:
* “Merve, sen zaten çok çalıştın. Burada değerin bir sınav sonucuna bağlı değil.”
* “Hata yapsan bile hayat devam ediyor, herkes hata yapıyor.”
* “Önemli olan nefes almak ve devam etmek.”
İşte o noktada, Ahmet’in stratejisiyle Merve’nin sakinleştirici iç konuşması birleştiğinde ortaya çok güçlü bir yöntem çıktı: Hem zihinsel hem de duygusal kontrol.
Bir Anda Gelen Farkındalık
Sınavın ortasında, Ahmet’in gözü Merve’ye kaydı. Onun dudakları kıpır kıpırdı. Ahmet, o an anladı ki Merve kendine telkin veriyordu. "Bunu ben de yapabilirim" dedi içinden. O ana kadar sadece stratejiye sarılmıştı ama duygularını yönetmeyi unutmuştu. Derin bir nefes aldı, kalemini bırakıp 10 saniye boyunca sadece nefesini dinledi.
Ve işte mucize o anda gerçekleşti. Beynindeki bulanıklık dağıldı. Formüller geri geldi. Zaman yönetimi yeniden rayına oturdu.
Merve de kendi yönteminden güç aldı. Soruların üstüne gitmeye cesaret etti. Bazen anlamadığı bir soru çıkınca gülümsedi, "Bunu sonra çözerim" deyip geçti. Çünkü biliyordu ki sınav onun insanlığını, dostluklarını, hayatının değerini ölçemez.
Sınavdan Sonrası
Sınav bittiğinde ikisi de sınıftan çıktılar. Ahmet, "Ben stratejik planıma sıkı sıkıya bağlı kalmadım ama nefes almayı öğrendim." dedi.
Merve ise "Kendi kendime arkadaş gibi konuşmak bana güç verdi." diye ekledi.
Ve orada fark ettiler ki sakin kalmak için tek bir yol yok. Erkeklerin çözüm odaklı stratejileri de, kadınların empati ve içsel destek dolu yaklaşımları da tek başına yeterli değil. Ama ikisi birleştiğinde, sınav anında en büyük panzehir ortaya çıkıyor: **denge.**
Hepimizin Hikâyesi
Bu hikâyeyi yazarken fark ettim ki aslında hepimiz biraz Ahmet, biraz da Merve’yiz. Kimi zaman stratejik planlarla ilerliyoruz, kimi zaman da kalbimizi dinliyoruz. Sınav anında sakin kalmak, aslında kendi zihnimizle ve kalbimizle barış yapmaktan geçiyor.
Ben bu iki gencin hikâyesinden şunu aldım: **Kaygı insana aittir, ama onunla nasıl konuştuğumuz bizi tanımlar.**
Peki ya siz?
Sınav anında sizin yönteminizi hangisi daha çok yansıtıyor: Ahmet’in stratejik hesapları mı, Merve’nin içten telkinleri mi?
Yoksa siz bambaşka bir yol mu buldunuz?
Sizlerin deneyimlerini de duymak isterim, belki birimizin yöntemi diğerine umut olur.